24. Ulusal Nükleer Tıp Kongresi ve 1. Balkan Ülkeleri Nükleer Tıp Kongresi sona erdi…
Türkiye Nükleer Tıp Derneği Başkanı Prof. Dr. Uğur:
– “Radyasyon doğal hayatın bir parçası”
– “Çocuklar, cep telefonu kullanmasın”
Türkiye Nükleer Tıp Derneği İkinci Başkanı Prof. Dr. Ilgan;
– “Kalpten, böbreğe birçok hastalığın tedavisinde nükleerden yararlanıyoruz”
Kongre Bilimsel Komite Başkanı Prof. Dr. Kapucu:
– “20 sene öncesinden kimin Alzheimer olup, kimin olmayacağını görebiliriz”
– “Ufukta Alzheimer hastalığına, beyin yıkamalı tedavi var”
Türkiye Nükleer Tıp Derneği’nin(TNTD) düzenlediği 24. Ulusal Nükleer Tıp Kongresi ve 1. Balkan Nükleer Tıp Kongresi 4-8 Nisan tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirildi. 300’e yakın bildirinin sunulduğu kongreye, 200’ü Balkan ve Avrupa ülkelerinden olmak üzere toplam 500 bilim insanı katıldı.
Kongrede, ulusal ve uluslararası çok sayıda firmanın da geliştirdikleri son teknolojileri standlarında sergileme fırsatı bulurken, nükleer tıp bilim insanları, nükleer tıbbın geldiği son nokta hakkında çarpıcı gelişmeleri paylaştı.
Türkiye Nükleer Tıp Derneği Başkanı Prof.Dr. Ömer Uğur, İkinci Başkan Prof.Dr. Seyfettin Ilgan, Genel Sekreter Doç.Dr. Cüneyt Türkmen, Kongre Bilimsel Komite Başkanı Prof. Dr. Özlem Kapucu, Bilimsel Komite Sekreteri Doç.Dr. Nuri Arslan’dan oluşan ekip, Türkiye Nükleer Tıp Derneği, 24.Ulusal Nükleer Tıp Kongresi ve 1.Balkan Kongresi’nin ardından genel bir değerlendirme yaptı.
Değerlendirmede, nükleer tıp sayesinde alzheimer hastalığının 15-20 yıl öncesinden erken teşhis edilebilmesine imkân doğduğuna dikkat çekilirken, daha çok kanser türlerinin tedavisiyle birlikte anılan nükleer tıbbın günümüzde kalpten, böbrek hastalıklarına kadar birçok hastalıkta da hayat kurtardığı ifade edildi. Günlük hayata ilişkin pratik önerileri de kamuoyuyla paylaşan TNTD yönetimi, “Çocuklarınız gereksiz yere cep telefonu kullanmasın. Karşı taraf açmadan, telefonu kulağınıza götürmeyin” tavsiyelerinde bulundu.
TNTD yönetiminin, 24.Ulusal Nükleer Tıp Kongresi ve 1.Balkan Kongresi’nin ardından kamuoyu ile paylaştığı çarpıcı açıklamaları şöyle:
“Radyasyon doğal hayatın bir parçası”
Türkiye Nükleer Tıp Derneği Başkanı Prof. Dr. Ömer Uğur, radyasyonun kamuoyundaki genel algının aksine, doğal hayatın bir parçası olduğunu belirtti. Her yıl belli miktarda radyasyonu aldığımızı vurgulayan Uğur, “Bu aldığımız radyasyon kaçınılmaz. Bunun dışında da tıbbi görüntüleme esnasında da düşük dozlarda radyasyona maruz kalıyoruz. Düşük dozda verilen radyasyon görüntüleme sırasında sağlayacağımız yarar ve bilgi, hastaya verdiğimiz düşük dozdaki radyasyonu affettirecek düzeyde ise bu görüntülemeyi yapıyoruz. Amacımız gereksiz yere doğal radyasyonun üzerinde hiçbir radyasyon vermemek” dedi.
“Cep telefonun yaydığı radyasyonun sonuçlarını bilmiyoruz, çocuklar cep telefonu kullanmasın”
İki tip radyasyon bulunduğunu, bunlardan iyonize tip radyasyonun etkilerinin ve sonuçlarının çok iyi bilindiğini vurgulayan Uğur, “Cep telefonları, radyo dalgaları ise noniyonize tip radyasyon yayıyor” dedi. Cep telefonu sırasında yayılan radyasyonun düşük dozlarda dahi ne yaptığının bilinmediğine dikkat çeken Uğur, “Bu nedenle tavsiyemiz ne yaptığını henüz tam bilemediğimiz bu radyasyon tipinin mümkün olduğunca az kullanılması. Halkımıza tavsiyemiz bu. Çocuklar büyüme aşamasında oldukları için radyasyona en hassas kişiler. Gereksiz yere cep telefonu kullanılmamasını öneriyoruz” diye konuştu.
“Telefon açılmadan kulağınıza yaklaştırmayın”
Türkiye Nükleer Tıp Derneği İkinci Başkanı Prof. Dr. Seyfettin Ilgan da, cep telefonu kullanımı hakkında günlük hayatta kullanılabilecek tavsiyelerde bulundu. Cep telefonlarıyla konuşurken kulaklık kullanmanın radyasyon miktarını azalttığını ifade eden Ilgan, “Özellikle arama yaptığınızda, karşı taraf yanıtlamadan cep telefonunu kulağınıza yakın tutmamanız önemli, bunlar basit tedbirler” ifadelerini kullandı.
Ilgan, toplumda bir fobi haline gelen nükleer tıp radyasyon ilişkisi için, “Gerekli olan bir yöntemin olumsuz etkilerinden söz etmek imkansız. Hiçbir sağlık problemi olmayan insanlara bu yöntemleri zaten uygulamıyoruz” dedi. Kişinin radyasyon içeren tıbbi yöntemlerden korkup kaçınmasının hastalıkların tanısını geciktirerek daha büyük riskler ortaya çıkarabileceğini kaydeden Prof. Dr. Seyfettin Ilgan, “Radyasyonun her türlüsünü zararlı kabul ediyoruz. Ancak, doğada birçok radyoaktif materyal var. Güneşten kozmik ışınlar yoluyla da istesek de istemesek de belirli bir düzeyde radyasyona maruz kalıyoruz. Yaptığımız iş, yaşadığımız bölge bu konuda etkili olabiliyor” diye konuştu. Yapay radyasyon açısından sorulacak doğru sorunun ‘Bu işlemin yapılması gerekli midir, değil midir” noktasında yattığını dile getiren Prof. Dr. Ilgan, “Radyasyon içeren tıbbi uygulamaların sağladığı faydalar potansiyel zararlarına çok ağır bastığı için bu yöntemleri kullanıyoruz” diyerek alınan risk ve elde edilen fayda arasındaki dengenin altını çizdi.
Nükleer tıbbın kullanıldığı hastalıklar hakkında da bilgi veren Ilgan, “En önemli nükleer tıp uygulamalarından birisi de koroner kalp hastalıklarının tanısında kullandığımız kalp sintigrafileri. Sadece damar yoluyla bir ajan vererek koroner arterlerde darlık olup olmadığını, varsa bu darlığın tedavi gerektirip gerektirmediğini kolayca anlayabiliyoruz. Böylece hastalara gereksiz yere daha riskli ve maliyetli olan anjiyografi yapılmasına gerek kalmıyor. Mesela by-pass operasyonları öncesi kalp kasının canlı olup olmadığı önemli bir konu. Kalp kası canlı değilken by-pass yapılarak o bölgeye kan akımının düzeltilmesi hasta için katkı sağlamaz. Böyle riskli ve maliyetli operasyonlar öncesi kalp kasının canlı olduğunu belirlemiş olmamız lazım. Bunu günümüzde en iyi belirleyen yöntem ise Kardiyak PET uygulamaları” dedi.
“Türkiye’de Alzheimer daha da artacak ama…”
Kongre Bilimsel Komite Başkanı Prof. Dr. Özlem Kapucu, 4 günlük toplantının sonuçlarını değerlendirirken; nükleer tıp sayesinde Alzheimer hastalığının tedavisinde çağ atlama noktasına gelindiğini söyledi. Gelişmiş ülkelerin hastalığı olan Alzheimer hastalığının yaşlı nüfusun artışıyla yaygınlaştığını vurgulayan Kapucu, “Gelişmekte değil, gelişmiş ülkeler sınıfına girdiğimizde, daha çok yaşlımız ve yaşlılığa bağlı olarak da daha çok Alzheimer hastamız olacak. Çünkü toplumda 80 yaşını geçenlerin % 50’sinde Alzheimer hastalığı ihtimali çok yüksek. Bizim de yaş ortalamamız hızla artıyor” dedi. Amerika’da 5-6 milyon kişinin Alzheimer hastası olarak hayatını sürdürdüğünü, bunların yaklaşık 1 milyonunun ise tek başına yaşamak durumunda olduğunu belirten Kapucu, Türkiye’deki hasta sayısının da artmasını beklediklerini söyledi.
“Amiloid plaklar yıkanacak, Alzheimer tedavi edilecek”
Nükleer tıbbın, Alzhemier hastalığıyla ilgili olarak umut vadeden gelişmeleri de beraberinde getirdiğini belirten Kapucu, “Alzheimer hastalığını, hastalığın en erken döneminde; bir başka deyişle yaklaşık 15-20 yıl öncesinden tespit edebiliyoruz” dedi. Kapucu, “Elimizdeki nükleer tıp görüntüleme teknikleri ile çok erken dönemde tanı konarak tedaviye başlayıp, uzun bir süre algısal fonksiyonlarını belli bir düzeyde tutma şansımız var.” dedi. Alzheimer hastalığında beyinde 15-20 yıllık bir süreçte amiloid plakların biriktiğini belirten Kapucu, “Amiloid plaklar, normal insanda olmayan şeyler. Amiloid plakları yıkama şeklinde başlayan tedaviler ABD ve Avrupa’da var. Fakat henüz klinik uygulamalara başlanmadı. Bu tedavi uygulanabilir hale geldiği zaman, Türkiye’de kendi hastalarımız için uygulayabileceğimize eminiz” diye konuştu. Kapucu, şu anda SGK’nın 65 yaş altındakilerin bunama şikâyetini istisnalar dışında geri ödeme kapsamına almadığını da belirterek, bu konunun da hassasiyet ve gereklilikler kapsamında yeniden değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
“Çok ileri düzeydeki tedaviler artık Türkiye’de de var”
Türkiye Nükleer Tıp Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Cüneyt Türkmen, Türkiye’de nükleer tedavi yöntemlerinde katettiği yola dikkat çekti. Bazı kanser türlerinde son yıllarda geliştirilen özellikle Avrupa ve ABD’de sınırlı sayıda uygulanabilen ileri düzeyde gelişmiş radyoaktif tedaviler olduğunu belirten Türkmen, “Bu tedaviler son bir iki yıl içerisinde ülkemizde de erişilebilir hale geldi. Mevzuatla ilgili değişiklikler yapıldı. Artık belirli merkezlerde de olsa, bu tedaviler hastalarımız için erişilebilir durumda” diye konuştu. Türkmen, nükleer tedavi yöntemlerinin tıp için vazgeçilmez bir unsur haline dönüştüğüne de dikkat çekti.
“Saç telinden ince kürelerle tedavi yapıyoruz”
Kongre Sekreteri Doç. Dr Nuri Arslan ise, nükleer tıpla yapılan tedavilerin bazılarında “saç telinden daha ince mikro kürelerin” kullanıldığını açıkladı. Arslan, “Özellikle karaciğer ve beyin tümörlerinde başarılı tedaviler gerçekleştiriyoruz. Karaciğerde görülen tümörler, ameliyat edilemiyorlarsa; radyoaktif işaretli, saç telinden daha ince mikro küreler kullanarak hedefe yönelik tedavi uyguluyoruz. Bu tedavi sayesinde hastaların yaşam süresine ve yaşam kalitesine önemli katkılarımız var. Artık bu tedaviler için hastalarımızın yurtdışına gitmelerine gerek yok” diye konuştu.