PROF. DR. ERTÜRK: “GELİŞMİŞ ÜLKELERİN HEMEN HEMEN HEPSİ BÖYLE BİR
ENERJİ SİSTEMİ KULLANIYORSA, BİZ NEDEN KULLANMAYALIM”
Niğde Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Nükleer Fizik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sefa Ertürk, “Bizim kendimize şu soruyu sormamız lazım, ‘gelişmiş ülkelerin hemen hemen hepsi böyle bir enerji üretim sistemini kullanıyorsa, gelişmiş olmak istiyorsak biz neden kullanmayalım.’ Ancak diğer enerji sistemleri de her zaman ülkemizin gündeminde olmalıdır” dedi.
Niğde Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Nükleer Fizik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sefa Ertürk ile Niğde Üniversitesi Fizik, Makine Mühendisliği ve Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümü öğrencileri Akkuyu NGS A.Ş. Mersin Bilgilendirme Merkezi’ni ziyaret ederek proje ve nükleer enerji hakkında bilgi aldı.
Dünyanın en güvenilir nükleer enerji teknolojisi olarak bilinen VVER reaktör tipi ve projeyi tanıtan kısa film gösteriminin ardından öğrencilere, merkez uzmanları Zeynep Yarar ve Burcu Zengin tarafından maket ve görseller üzerinden bilgi verildi.
Niğde Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Nükleer Fizik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sefa Ertürk ise, Fransa’nın enerjisinin yüzde 75’e yakınını nükleer santrallerden elde ettiğini belirterek, “Almanya’da bu rakam yüzde 45’lere yakın düzeydedir. Bizim kendimize şu soruyu sormamız lazım, ‘gelişmiş ülkelerin hemen hemen hepsi böyle bir enerji üretim sistemini kullanıyorsa, gelişmiş olmak istiyorsak biz neden kullanmayalım.’ Ancak diğer enerji sistemleri de her zaman ülkemizin gündeminde olmalıdır” dedi.
Yakıt çubuklarının değiştirilme ihtiyacı dışında santralin kesintisiz elektrik üretimi sağladığına vurgu yapan Ertürk, “Ömrü dolan yakıt çubukları alınarak, bekleme havuzlarına koyuluyor. Yakıt çubukları yarılanma ömrünü doldurana kadar bu havuz içerisinde bekletiliyor. Şuan dünya üzerinde çalışan nükleer santrallerin neredeyse yüzde 70’inde bu yakıt çubukları santralin içerisinde bekleme havuzlarında bekletiliyor. Bu çubukların yüzde 95’i zenginleştirilerek yeniden yakıt haline gelebiliyor. Yüzde 5’i ise atık haline geliyor” diye konuştu.
Konuşmasının ardından öğrencilerin sorularını yanıtlayan Ertürk, “Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu nükleer santral yapımı konusunda mutlak denetleyici midir?” sorusunu şöyle yanıtladı:
“Siz ülkeler arasında anlaşma yapsanız da reaktörün çalışma lisansı, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun göndereceği heyetin denetiminden sonra hayata geçirilir. Kurum onay verirse inşaat süreci başlıyor sonra da elektrik üretimine almaya yönelik girişim başlıyor. Bunlar en nihayetinde Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun lisanslamasıyla denetlenerek faaliyete başlıyor.”
“TÜRKİYE SANTRAL YAPIMI İÇİN ÖDEME YAPMIYOR”
Bir öğrencinin “Santralin yapımı için Türkiye bir ödeme yapıyor mu” şeklindeki sorusunu yanıtlayan Akkuyu NGS A.Ş. Mersin Bilgilendirme Merkezi Uzmanı Burcu Zengin de şunları kaydetti:
“Türkiye santralin yapımı için ödeme yapmıyor, sadece nükleer santralin kurulacağı alanı 60 yıl boyunca santrali kuracak Rus şirketine tahsis ediyor. Türkiye sadece üretilen elektriği satın alıyor. Sözleşme gereği 60 yıl sonra Ruslar o sahayı nasıl aldılarsa, o şekilde teslim etmek zorundadır. Arazi 1023 hektarlık bir alan. 1023 hektarlık alanın sadece 75 hektarlık kısmı yani 2 futbol sahası kadar bir alan elektrik üretim tesisi olarak kullanılıyor. Onun dışında kalan alandaki ağaçlara hiçbir şekilde dokunulmuyor. Aynı şekilde orası ormanlık olarak kalıyor.”
Akkuyu NGS A.Ş. Mersin Bilgilendirme Merkezi Müdürü Faruk Üzel ise konuşmasında Türkiye’nin enerji ihtiyacı hakkında bilgi verdi. Nükleer enerjinin avantajlarını anlatan Üzel, “Nükleer enerji süreklilik arz eder ve çevre dostudur. Yüksek enerji verimliliği sağladığı gibi çok az alan kaplar. Santral işletme ömrü diğer santral türlerine göre daha uzundur. Düşük işletim maliyetine sahiptir. Ülke enerji üretim portföyüne çeşitlilik getirirken, ithalatı da azaltır” dedi.
Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları ile enerji açığını kapatmasının mümkün olamayacağının altını çizen Faruk Üzel şunları söyledi: “Bizim rüzgarımız var, güneşimiz var, suyumuz var. Neden nükleer deniliyor. Enerji üretiminde baz yük denen bir kavram var. Suyumuzda baz yük yüzde 45’dir. Güneş ve rüzgarda ise bu kapasite yüzde 20’dir. Nükleer santrallere baktığımızda baz yük kapasitesi yüzde 95’dir. Bu yüzde 5 ise bakım onarım dönemlerinde ve yakıt değişim dönemlerinden kaynaklanıyor. Görülen ile bilimsel gerçeklik uyuşmuyor. Yenilenebilir enerjide elektriği kesintisiz üretemediğinizden dolayı bu enerjiyi kullanabilmek için depolamak lazım. Kocaeli gibi bir kentin, Antep gibi bir sanayi kentinin elektrik enerjisini güneş ve rüzgardan karşılamaya kalkarsanız milyonlarca batarya ve pille o bölgeyi donatmak zorunda kalırsınız. Bu da çok yüksek maliyetli depolama ve o bataryaların içerisinde bulunan kurşun, çinko, lityum gibi doğada yüz binlerce yıl çözülmeyen ağır metaller çok ciddi bir çevresel sorunu beraberinde getiriyor. Türkiye’nin bu kaynakları kullanması lazım evet ama Türkiye enerji ihtiyacını bu kaynaklardan karşılayamaz. Türkiye şu anda yüzde 72 oranında enerjide dışa bağımlıdır. Bunu da doğalgaz ithal ederek karşılıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin enerji açığını ortadan kaldırabilmesi için çözüm yollarından bir tanesi nükleer enerjidir. Akkuyu, Sinop ve diğer nükleer santralle birlikte Türkiye elektrik enerjisi ihtiyacının yüzde 17’sini nükleerden karşılamayı öngörüyor. Bu yüzde 17’nin karşılığı da yüzde 17 doğalgaz ithalatının azalması demek.”