Akkuyu Ngs, Depremsellikte En Güvenli Bölgede Yer Alıyor

 

Türkiye’nin ilk nükleer güç santrali olan Akkuyu NGS için çalışmalar tüm hızıyla sürüyor. Santralin en çok merak edilen özelliği ise depreme dayanıklılığı. Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şule Ergün, Akkuyu sahasının, deprem riski açısından en güvenilir bölgeler arasında yer aldığını belirtti. Ergün, 26 Haziran 2014 tarihinde açıklanan ÇED Raporu’nda da belirtildiği gibi, santralin 9 şiddetindeki bir depreme dayanıklı olacak şekilde tasarlandığını ve herhangi bir sismik tehlikenin bulunmadığının altını çizdi. Ergün, Türkiye’nin sismik haritasına göre; Akkuyu sahası merkez alındığında 100 km’lik çapta herhangi bir diri fay hattı bulunmadığı bilgisini paylaştı.

Mersin’de Rosatom tarafından kurulan Akkuyu NGS’nin temelleri Nisan ayında atıldı. Akkuyu NGS’ye 1’inci ünite için inşaat lisansı verilirken danışılan komitede yer alan Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şule Ergün, santralin güvenliği için atılan adımlara ilişkin bilgi verdi. Santralin kurulacağı saha belirlenirken başlıca kriterin santralin güvenliği olduğunu dile getirdi. Bu kriterdeki ilk ölçütün ise, ‘doğal tehlikelerin oluşturacağı potansiyel etkiler’ olduğunu anlatan Ergün, fay hatları, depremler nedeniyle oluşan titreşimli yer hareketleri ve şiddetli rüzgarların öncelikli olarak incelendiğini söyledi.

SAHA SEÇİMİNDE DERİNLEMESİNE ARAŞTIRMA YAPILIYOR

Ergün, “Bölgede tarih öncesi, tarihi ve ölçümlerle kaydedilmiş depremler ve mevcutsa eski deprem izleri hakkında bilgiler toplanır. Nükleer santralin güvenli çalışmasını engelleyebilecek tüm fay hareketleri göz önünde bulundurulur” diyerek saha çevresindeki faylar üzerinde kapsamlı bir araştırma yapıldığını vurguladı. Söz konusu araştırma ve incelemelerin ardından santralin tasarımı ve güvenlik analizlerinin hazırlandığını kaydeden Ergün, bu inceleme ve araştırmaların Akkuyu Nükleer Güç Santrali için de yapıldığını ve saha ve inşaat lisansları verilirken kullanılan raporlarda da yer aldığını bildirdi. Ergün, bu süreçte Akkuyu’nun 5000 sayfalık ÇED raporunda toplanan verilerin yani sıra santralin tasarımında kullanılacak saha parametrelerinin belirlenmesi için yapılan çalışmaları dikkatle incelediğini belirtti. Nükleer güç projelerinde güvenlik kriterlerinden en ufak bir taviz verilmesinin mümkün olmadığını kaydeden Ergün şunları söyledi:

“Akkuyu saha seçiminde tüm uluslararası ve ulusal standartlar, gereksinim ve tavsiyeler dikkate alındı. Bölge, depremsellik açısından güvenli bir bölge olduğu için nükleer santral sahası olarak seçildi. İlk ünitenin inşaat lisansı verilirken depremsellikle ilgili analizler yapıldı. Sonraki üniteler için de bu yapılacak. Türkiye’nin sismik haritasına göre; Akkuyu sahası merkez alındığında 100 km’lik çapta herhangi bir diri fay hattı bulunmuyor. Ecemiş Fay Hattı Akkuyu sahasına yaklaşık 160 km uzaklıkta yer alıyor. Akkuyu NGS, deprem bölgesi sınıflandırmasında en güvenli sınıf olan 5’inci derece deprem bölgesinde yer alıyor. Santral, bölgenin jeolojik ve depremsel özellikleri göz önüne alınarak kurulacak, lisanslanacak ve işletilecek. Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin güvenliği için her şey eksiksiz yapılacak.

Şu konunun altını çizmek çok önemli; hem ÇED raporu sürecinde, hem de inşaat lisansı verilirken, bütün parametre ve veriler büyük titizlikle toplandı. Yapılması gerekenler, uluslararası standartlara uygun olarak en iyi şekilde yapılıyor. Yapılmaya da devam edecek.”

200’ÜN ÜZERİNDE RAPOR HAZIRLANDI

Akkuyu sahası için çalışmalar 1975 yılında başlatıldı. 1975-1980 yılları arasında devam eden çalışmalar İsviçre firması EMCH Berger, yerli kurum ve kuruluşlar ile üniversiteler tarafından gerçekleştirildi. 1980 yılından itibaren ise yerli danışmanlar gözetiminde yerli kurum ve üniversiteler ile çalışmalarını sürdürdü. Akkuyu sahasına ilişkin, bugüne kadar, çoğu depremsellikle ilgili, 200’ün üzerinde rapor hazırlandı. 1986-1989 yılları arasında 4 yıl boyunca sahanın depremselliği ve tektoniğine yönelik çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar 1989-1990 yıllarında ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi tarafından değerlendirildi.